Bugün Quebec’te bir ilkokul sınıfındayız. Birisine
bakıp çıkacağız. Duvarlar çocukların ellerinden çıktığı belli olan el işleri ve
farklı kültürlere ait fotoğraflarla süslü. En arka sırada ince uzun bacakları
sıraya zar zor sığan bir adam oturuyor. Kırklı yaşlardaki bu adam, küçük yuvarlak gözlüklerinin ardından
etrafa bakıp önündeki deftere not alıyor. Bu adam da kim dersiniz? Öğretmenin
performansını değerlendiren bir müfettiş ya da heyecanla atan kalbinin sesinden
çocukların gürültü yaptığını bile duymayan stajyer öğretmen değil. Kendisi
Kanadalı yönetmen Philippe Falardeau’nun ta kendisi. Halihazırda cebinde üç
uzun metraj filmi olan Falardeau, bir önceki öğretmenleri sınıfta intihar eden
öğrencilere öğretmenlik yapan Cezayir göçmeni bir adamın hikayesini anlattığı
Monsieur Lazhar filminin senaryosu için araştırma yapmak için burada.
İşinin en keyifli aşamasının araştırma olduğunu söyleyen
Falardeau, okulu insan davranışlarını izleyebileceği bir laboratuar gibi görüyor.
Otuz yıl aradan sonra bir ilkokul sınıfının kapısından giren Falardeau,
öğrencilerin sürekli hareket halinde olduklarını fark ediyor. Kimi kitabının
kenarlarına çizim yapıyor, kimi arkadaşına not yolluyor, kimi de bir anlığına
da olsa ders anlatan öğretmeni dinliyor. Filmdeki sınıf sahnelerinin
doğallığını da bu gözlem gücüne borçlu olmalı yönetmen.
Monsieur Lazhar hikayesi henüz ufukta bile yokken,
Philippe Falardeau göçmenlikle bir hikaye anlatmayı kafasına koymuştu. Belki
kendi ülkesini sırtında taşıyıp buraya getirmiş gibi görünen göçmen komşusu ya
da gazetede göçmenlik yasalarıyla ilgili gördüğü bir haber bu konuya ilgisini
çekmişti. İlgisi nereden gelirse gelsin, Falardeau bir türlü
istediği gibi yaklaşamıyordu konuya. Yazdıklarını hep didaktik ve yapay
buluyordu. Her ne kadar duyarlılıkları olan bir yönetmen olsa da, insanların
sinema salonlarını sosyal bir konuyu öğrenmek için doldurmadıklarını biliyordu.
“İnsanların istediği şey, iki saat boyunca ilginç bir karakterin hikayesini
takip etmek. Ve benim de öncelikle bulmam gereken hem bana hem de diğer
insanlara ilginç gelebilecek karakterdi.” diyor Falardeau.
Yönetmen aradığı şeyi hiç ummadığı bir yerde
buldu. Aynı zamanda yapımcısı olan arkadaşıyla birlikte gittiği tiyatro oyunda. Evelyne de la Chenelière’ın
tek kişilik oyunu Bashir Lazhar’ı izleyen Falardeau sahnedeki karakterin
derinliğinden çok etkilendi ve anlatmak istediği hikayenin bu olduğunu anladı. Oyunun ana karakteri göçmendi ama oyun tamamen de göçmenlik üzerine değildi. Oyunda yas tutmak umut verici bir şekilde ele alınmıştı. Işıklar
yanınca yapımcısına dönüp “Bunu yapıyoruz!” dediğinde, pek de cesaret verici
bir tavırla karşılaşmadı. Çünkü yapımcısının bu tek kişilik oyunun uzun metraj filme dönüşebileceği
konusunda tereddütleri vardı. Ancak Falardeau sinopsisi yazınca, yapımcısı da
ikna oldu.
Anlaşılan bu konuda tereddütleri olan bir tek
yapımcı değildi. Falardeau, oyunun yazarı Evelyne de la Chenelière’in
kapısını çaldığında benzer bir tepkiyle karşılaştı. Chenelière, “Bu çok hoş bir
teklif gerçekten ama filmde çocuklar olacak ve çocukların sevimliliği hikayenin
odağı kaydırabilir” dedi. Falardeau, kendisinin de benzer tereddütleri olduğunu
ve bu konuda dikkatli olacağını söyleyerek oyunun yazarını ikna etti. Senaryoyu
Falardeau yazacak, ama bu sürece Chenelière de dahil olarak kendi karakterinin
en iyi şekilde yazıldığından emin olacaktı. Falardeau “Chenelière ile toplantı
yapmak bana ilham veriyordu. Onunla konuştukça aklıma sahneler geliyor, eve
gittiğimde de masanın başına oturup yazıyordum. Zaten senaryonun ilk halini de
önce ona gösterdim.” diye anlatıyor bu süreci. Oyun yazarı Chenelière de senaryonun geldiği
noktadan memnun kalmış olmalı ki, filmde küçük de bir rol almış.
Tek kişilik bir oyunun uzun metraj filme dönüşebilmesi için yeni karakterler ve hikayeler eklenmesi gerekiyordu. Bunun için Falardeau, okulda araştırma yapmanın yanı sıra bir de kendi
çocukluk anılarını deşti. “Her karakterde kendimden
bir şeyler var. Ben de biraz öğretmene karşı çıkan bir çocuktum. Bazen de derse
en çok ilgi gösteren çocuk” diyor bu konuda.
Yarışmacıların altı ay dünyayı dolaşarak yirmi kısa
film çektiği The Race Around the World yarışmasında birinci olmasıyla sinema
kariyerine adım atan Falardeau, on iki yılda toplam dört film çekmiş.“Bir filmi
yazıp çekmem üç yılımı alıyor, Woody Allen değilim sonuçta!” diye açıklıyor bu
durumu. 2011’de Oscar’a aday gösterilen ve festivallerde yirmi beş ödül kazanan
Monsieur Lazhar’ın ardından Falardeau, şu sıralar senaryosunu yazdığı Prescott
Etc. adlı bir politik komedi filmi çekmeyi planlıyor.
0 comments:
Post a Comment