Wednesday, April 28, 2010

Precious: "Değerli" bir hikaye

Geçtiğimiz ay Oscar törenini izleyenler bilir, bu sefer de kazananın isminin yazdığı zarfların herhangi birinden benim adım çıkmadı. Ben de artık alıştım, kazananlar adına sevinmeye başladım. En çok da Precious’un aldığı ödüllere mutlu oldum. Bunda ödül alan filmler içinde neredeyse sadece Precious’ı izlemiş ve beğenmiş olmamın da payı olabilir, En iyi Uyarlama Senaryo ödülünü alan senarist Geoffrey Fletcher’ın yaptığı duygusal konuşmanın da. Ama konumuz bu değil.
Bu yazıda Precious filminin arkasındaki yapım hikayesinden bahsetmek istiyorum. Ve tabii zarftan benim adımın çıkmasını en çok istediğim ödül kategorisinde; senaryo uyarlaması dalında ödül alan Geoffrey Fletcher üstüne de birkaç çift sözüm olacak. En iyi Senaryo ödülünü alan ilk siyah olan Geoffrey Fletcher şerefine kalemimi indiriyor ve yazıma başlıyorum.
“Precious: Based on the novel Push by Sapphire” 80’lerin sonunda Harlem’de okuma yazma bilmeyen, babası tarafından ikinci kez hamile bırakılan, annesi tarafından fiziksel ve psikolojik  şiddete maruz kalan, obez ve zenci bir genç kız olan Precious’un kendisini bulma ve kendini olduğu gibi kabul edip sevmeye çalışmasının hikayesi. Anlaşılacağı üzere gayet acılı bir hikaye, film de zaten Türkçe’ye “Acı Bir Hayat Öyküsü” olarak çevrilmiş.
Geoffrey Fletcher tarafından beyaz perdeye uyarlanan ve henüz dilimize çevrilmemiş “Push” adlı roman, Sapphire tarafından yazıldı. 1950 doğumlu, New Yorklu feminist bir yazar olan Sapphire, romanı yazmaya başladığında kırk üç yaşındaydı ve Harlem’de okumaya yardımcı öğretmenlik yaptığı işinden ayrılmak üzereydi. Öğrencileri arasında Precious gibi kızlar vardı. Bir çok açıdan köşeye sıkışmış kızlar; kilolu oldukları için toplumun genel geçer güzellik anlayışının dışında kalanlar, yoksulluğun altında ezilenler, renkleri yüzünden ikinci sınıf görülenler ve bulundukları bataklıktan çıkmalarını sağlayacak çıkış tabelalarını okuyacak kadar bile okuma yazması olmayanlar. Hatta öğrencilerinden biri Sapphire’e babası tarafından hamile bırakıldığını da anlatmıştı.
O zamanlar kolunun altında “American Dreams” adında kısa öykü ve şiirsel yazılardan oluşan bir kitabı olan Sapphire, eğer ben yazmazsam kimse bu hikayeyi yazmayacak diye düşünerek romanı yazmaya başladı ve üç yıl içinde de bitirdi. Kitap 1996 yılında piyasaya çıktığı andan itibaren filme çekilmek üzere teklifler aldı. Ancak Sapphire filme çekildiğinde Precious karakterinin stereotipleştirilebileceği korkusuyla bütün bu teklifleri reddetti, hatta daha sonra Precious’un yönetmenliğini yapacak Lee Daniels’ın teklifini bile. Ancak Daniels’ın “Monster Ball” ve “Shadowboxer” filmlerini izledikten sonra, kararını gözden geçirdi ve Sapphire, kitabını beyaz perdeye hakkıyla uyarlayabilecek kişinin Lee Daniels olduğuna karar verdi.
Lee Daniels’ın bu hikayeyi filme çekmeyi istemekte bu kadar ısrarcı olmasının çok kişisel bir nedeni vardı. Kendisi de aynı Precious karakteri gibi çocukken fiziksel olarak suistimal edilmişti. Lee Daniels maço bir babanın eşcinsel oğluydu ve cinsel tercihinin ilk işaretlerini vermeye başladığı çocukluk yıllarında bunun acısını hissetmişti. Yedi yaşındaki Daniels, bir gün babası, arkadaşlarıyla evde kağıt oynarken, annesinin topuklularını giyip babasının yanına gitmişti ve daha ne olduğunu anlamadan babası tarafından dövülmüştü. Kendi yaşadıklarının da etkisiyle, Daniels, Sapphire’in romanından çok etkilendi. Hatta kitaba ilk okuyuşta aşık olduğunu, ona kendini yakın hissetmek için gecelerce kitabı yastığının altına koyarak uyuduğunu röportajlarında ifade etti.
Lee Daniels, birkaç senaristle romanın uyarlaması üstünde çalıştı. Ancak sonuçlar Daniels’ı tatmin etmedi, Daniels ortaya çıkan hiç bir senaryoda romanın vuruculuğunu ve duyarlılığını bulamadı. Daniels, filmin senaristi Geoffrey Fletcher’la tanışınca filmin kaderi değişti.
Connecticut’ta ilkokul müdürü bir annenin ve denizaltı teknisyeni babanın oğlu olarak doğup büyüyen Geoffrey Fletcher, Daniels’la tanışıp, Precious’u yazana kadar uzun bir yol katetti. İlk kamerasına 14 yaşında sahip olan Geoffrey Fletcher, Precious karakterinin aksine mutlu bir çocukluk geçirdi.
Önce Harvard’da psikoloji okudu ardından da sayılı film okullarından biri olan New York Tisch Art School’da yüksek lisans yaptı. Fletcher’ın Precious’un hikayesine yakınlık duymasına neden olan sıkıntılı yıllar, okuldan mezun olup Hollywood film endüstrisinin içine girmek istediğinde kendini gösterdi.
Uzun süre, yazarlık dışında işler yaparak para kazandı ve New York’taki evinde oturup filme alınmayan, binlerce sayfa senaryo yazdı. Hollywood’da bir çok kişinin kapısını çaldı, ancak söylemek zorunda olduğunu hissettiği şeyleri dinleyecek birisini bulmakta zorlandı. Bu anlarda kendini Precious kadar görünmez hissettiğini, filmin ardından verdiği röportajlarda ifade etti. Ancak Precious’un öyküsünü anlamada kendisine yardımcı olduğunu düşündüğü için bu zorlu yılları minnetle andığını da hep ekledi.
Daha sonra Colombia ve New York Üniversitelerinde senaryo yazarlığı ve yönetmenlik üzerine ders vermeye başlayan Geoffrey Fletcher’ın Lee Daniels’la tanışması ise hayatını değiştirdi. Daniels’la bir tanıdığı aracılığıyla tanışan Fletcher, ona öğrencilik zamanında yazıp çektiği “Magic Markers” adlı yirmi üç dakikalık kısa filmini gösterdi. Fletcher’ın Fransız yeni dalga ve İtalyan yeni gerçekçi akımlarının etkisiyle çektiği filmdeki vurucu ton, Daniels’ı etkiledi. Daniels, Fletcher’a Push romanını onun için uyarlamasını teklif etti. Başka senaristlerin daha önceki başarısız denemelerinden haberi olmayan Fletcher, bu teklifi kabul etti.
Fletcher da Sapphire’in romanına daha ilk sayfasından çarpıldı ve kitabı uyarlarken romanın ruhunu korumaya gayret etti. Romandan farklı olarak şimdi filmin vazgeçilmez bir öğesi olarak görülen ve filme görsel zenginlik kazandıran hayal sahnelerini eklemek, senarist Fletcher’ın fikriydi. Lisansını psikoloji üzerine yapmış Fletcher, Precious gibi ciddi travmalar deneyimleyen bir karakterin hayalleri bir kaçış yolu olarak görebileceğini düşündü, bu fikir yönetmen Daniels’ın da hoşuna gitti ve filmdeki Precious’u kimi zaman spotların altında ışıldayan bir oyuncu kimi zaman dansçı olarak gösteren hayal sahneleri filmin bütününe yayıldı. Precious ne zaman gerçek hayatta bir darbe yese, yere düşse kendini hayal dünyasında buldu.
Senarist Fletcher’ın romanı uyarlarken yaptığı bir diğer değişiklik de Precious’un babası tarafından tecavüz edilmesi sahnelerini romandaki kadar ayrıntılı vermemek oldu. Yine annesinin Precious’a yönelik cinsel taciz teşebbüsü de filmin dışında kaldı.
Roman da bir cümleyle geçilen, Lenny Kravitz’in oynadığı erkek hemşire karakteri de Fletcher’ın kaleminde hayat buldu. Fletcher olumsuz baba karakterinin yanında olumlu bir erkek karakterin hikayeyi dengeleyeceğini düşündü. Precious’un idealist öğretmeni Miss Rain karakterini oluştururken de Flatcher, yıllarca bir ilkokulda müdürlük yapmış annesini örnek aldı.
Filmin başında havada salınan kırmızı fuların, Precious’la film boyunca arkadaş olmaya çalışan Ruby’nin boynunda son bulması da Fletcher’ın buluşuydu ve Precious karakterinin film boyunca kendini sevme yönünde kat ettiği yolun bir simgesi oldu.
Şu an en iyi yardımcı oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo dallarındaki iki Oscar ödülü başta olmak üzere toplam yetmiş dört ödül alan filmin ortaya çıkmasının arkasında bu hikayeyi anlatmak tüm kalbiyle kaleme kağıda, kameraya sarılmış insanlar bulunuyor.  Durum böyle olunca anlatılanın “değerli” bir hikaye olduğu izleyene de geçiyor ve “Bundan sonra anlattıkları hikayelere aşık olanları bulacağım ve onların aşklarını belgeleyeceğim.” dedirterek bana bu yazıyı yazdırıyor.
Siz de benim gibi filme çekilirken senaryoya ne kadar sadık kalınmış, neler eklenmiş, neler çıkarılmış oyununu seviyorsanız, senaryonun orjinaline www.lionsgateawards.com/docs/script_precious.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

0 comments:

Post a Comment

 
Copyright 2009 Filmden Hayatlar. Powered by Blogger
Blogger Templates created by Deluxe Templates
Wordpress by Wpthemesfree